DOLAR 34,7230 % -0.02
EURO 36,7403 % 0.5
STERLIN 44,3196 % 0.37
FRANG 39,3637 % 0.2
ALTIN 2.959,85 % 0,03
BITCOIN 103.044,00 7.472
reklam

Salgınla mücadele eden sağlık çalışanları bu bayram da ailelerinden uzakta

Yeni tip koronavirüs salgınıyla fedakarca mücadele eden sağlık personelleri, ailelerinden uzak geçirdikleri bu bayramda hastalara şifa olmaya devam ediyor.

Yayınlanma Tarihi : Google News
Salgınla mücadele eden sağlık çalışanları bu bayram da ailelerinden uzakta
reklam
İstanbul

Kovid-19 salgını nedeniyle bu bayramda da ailelerinin yanına gidemeyen ve sevdiklerinden uzak kalan Kovid-19 savaşçılarının tek tesellisi hastalığı yenerek taburcu olan hastaları.

İstanbul’da salgınla mücadelenin en önemli merkezlerinden olan Beykoz Devlet Hastanesinde pandeminin ilk gününden beri mücadeleye destek veren hemşireler Berna Aktaş, Rabia Er ve Reyhan Köse, Ramazan Bayramını görevi başında geçirecek binlerce kahramandan sadece üçü…

“Kutsal bir meslek sürdürüyoruz”

Yaklaşık 4 yıldır Beykoz Devlet Hastanesinde çalışan Berna Aktaş, AA muhabirine, bu süreci ekip arkadaşları ve eşinin desteğiyle yürüttüğünü söyledi.

Aktaş, sürecin başından bu yana yalnız yaşamayı tercih ettiğini, eşinin de mesleğinde kendisine destek olduğunu dile getirerek, şöyle konuştu:

“Kutsal bir meslek sürdürüyoruz. Geçici bir dönem olarak düşünüyoruz. Tabii ki oldukça izole yaşıyoruz. Buraya geldiğimizde fazla yoruluyoruz, psikolojik olarak da ekstra çok yoruluyoruz. Eve döndüğümüzde burada yaşadıklarımızı silip atamıyoruz. Hala burayı düşünmeye, burada gördüğümüz her hastadan, hastalığa yakalanış sürecinden ders çıkarıyoruz. ‘Sürekli izole olmam lazım, kimseyle görüşmemem lazım.’ Sürekli bu moddayız.”

“Tükenmeye yakınız diyebilirim”

Zor bir süreç olduğunu, kimseyle görüşmeyerek izole bir şekilde hayatını sürdürdüğünü aktaran Aktaş, şunları anlattı:

“Hastalığa yakalanmanın ötesinde bunu taşımaktan çok korkuyorum. Sağlık çalışanıyım, bire bir işin içindeyim. Etrafımda birisine bir şey geldiğinde ‘Acaba benden mi geçti?’ bunun vicdanını taşımak istemediğim için çevremle arama bir set çekmiş oldum. Tükenmeye yakınız diyebilirim. Gerçekten burada tüm çalışanlar bir araya geldiğimizde kendimizi motive etmeye çalışıyoruz. Bizim iyi ve güçlü olmamız lazım. İçeriden her çıktığımızda çoğu zaman ağlıyoruz, cümle kuramıyoruz.”

Aktaş, hastaların onlardan bir şeyler beklediklerini, kötü haber vermenin ise “tarifsiz bir üzüntü” olduğunu dile getirdi.

Çok zor şartlarda ve zor bir psikolojide çalıştıklarını belirten Aktaş, şöyle konuştu:

“Bizim için bayram sadece Kovid’in bitmesi olacak. Bizim için bayram değil bu. İçerideki hastaların bayramda burada olması ve onlara ‘Biliyor musun amca, teyze bugün bayram’ dediğinizde onların gözlerinin dolması… Onlar yakınlarıyla olmak istiyor. Aslında onlar için üzülüyoruz.”

Aynı serviste beraber çalıştıkları hemşire arkadaşlarının ağabeyinin hastanede vefat ettiğini anlatan Aktaş, “Beraber çalıştığımız arkadaşımızın ağabeyi çok genç yaşta arkadaşımla eş zamanlı olarak hastalığa yakalandılar. Serviste yatıyordu, olmadı. Arkadaşımız buraya entübe bir şekilde ağabeyini sedye üzerinde getirdi. İçeri girdi, tüm müdahaleler yapıldı ama dönmedi. Orada bir arkadaşımın öz ağabeyini bu şekilde olması, ona müdahale etmeye çalışması bizim için inanılmaz üzücü ve yıkıcı oldu.” diye konuştu.

“Bütün evi eşim döndürüyor”

Aynı hastanede 4 yıldır görevine devam eden Rabia Er de pandemiyle mücadele döneminde aralık ayından beri Kovid-19 yoğun bakım servisinde çalıştığını söyledi.

Er, bir yıllık evli olduğunu aktararak, şöyle devam etti:

“Eşim çok destekliyor. Hem fiziksel olarak hem psikolojik olarak buradan çok yorgun çıkıyoruz. Uzakta oturduğum için eve gitmem de uzun sürüyor. Bütün evi eşim döndürüyor. Pandeminin başında evlendiğimiz için farklı bir evlilik bilmiyoruz. İki doz aşımı oldum. İkinci dozumu şubat ayında olmuştum. Sonra nisanın başında Kovid oldum. Belki daha kötü atlatabilirdim ama rahat atlattım. Bunu da aşı olmama bağlıyorum. Sadece kas eklem ağrılarım oldu. Solunum sıkıntım olur, yoğun bakıma yatarım diye çok korkuyordum. Rahat geçirdim diyebilirim. Sosyal hayatımız yok. İş-ev arası mekik dokuyoruz.”

“Amca nefes al”

Hemşireliğe başladığından beri hiçbir bayramı ailesiyle geçirmediğini dile getiren Er, şöyle konuştu:

“Kovid sürecinde üçüncü bayram bu, ikinci Ramazan Bayramı. Zaten ailemize bir şey bulaştırmaktan korktuğumuz için gidemiyoruz. Açıkçası artık çok özledik ailemizi bayram değil normalde gitsem bile şükredeceğim. Kötü bir duygu, onlar bir aradalar ama sen onların yanında değilsin. Bir hastam vardı. Bir dakika önce onunla muhabbet ediyordum. Bir dakika sonra nefes almamaya başladı. Bütün ekip olarak müdahale etmeye başladık. Müdahale sırasında nasıl yalvarıyorum ‘Amca nefes al.’ diye. En sonunda döndü hasta. Gözlerini açtı, sonrasında ‘Oh be’ diye yere çökmüşüm. O sırada başka bir hastayla göz göze geldim. O hastanın bana bakışını hiç unutamıyorum.”

Rabia Er ve Berna Aktaş ile Kovid-19 yoğun bakım servisinde görevini sürdüren Reyhan Köse de evli ve 2 çocuk sahibi olduğunu, çocuklarına süreci anlatmakta güçlük çektiğini anlattı.

Köse, izole şartlarda yaşamanın kendileri için zor olduğunu ancak sonrasında bunu başardıklarını dile getirerek, “Geçen yıl marttan beri anne babamla görüşmedim. Dedemin cenazesi şehir dışındaydı yine gitmedim. Benim hayatım sadece iş ve evden ibaret onun dışında herhangi bir sosyalliğim yok. Alana girdiğinizde motivasyonunuz yüksek olmak zorunda çünkü sizin gözlerinizin içine bakan ve sizden destek bekleyen hastalarınız oluyor. Anne rolünü oynuyorsunuz, evde daha yüksek bir motivasyona sahip olmalısınız.” dedi.

“Teşekkür ederim bugün bana annem gibi baktın”

Ekip olarak birbirlerine çok destek olduklarını aktaran Köse, “Her alana girdiğimizde güler yüzle giriyoruz. Hasta ve yakınları arasında köprüyüz, iletişimlerini sağlıyoruz. Zor bir görev ama biz bunu en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz. Birilerine bir şey taşımak, onun hayatını alt üst edecek bir şey yaşatmak bizim için daha sıkıntılı.” dedi.

Köse, 50 yaşındaki bir hasta ile olan diyaloğunu hiç unutamadığını dile getirerek şunları söyledi:

“50 yaşında erkek bir hastamızı aldık. Genel durumu gerçekten sıkıntılıydı. Asla beslenemiyordu. Birkaç gün sonra ciddi yol kat ettik. Ona sürekli bir şeyler yedirmeye, moralini yüksek tutmaya çalıştık. Bir gün artık nöbetin bitimine doğru bana kafasını çevirip dedi ki ‘Teşekkür ederim bugün bana annem gibi baktın’ onun bana onu söyleyişi gözlerindeki parıltı hayatım boyunca unutmayacağım bir anıydı.”

reklam

YORUM YAP

Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.